Dünya ile basa cikmak icin bir arac olarak ele alindiginda tüm diller birbirine esit sayilabilir. Insanlarin ana dili olarak konustuklari her dil, onlarin ayni zamanda da egitimlerinde islev gören bir ortami olusturur. Hem uygulamada hem dil bilimi acisindan ele alindiginda bir dilin digerinden daha iyi oldugunu veya bir digerinden daha gelismis oldugunu söylemek mümkün degildir. Temel sart iletisimi saglamasidir. Kültürün en temel tasiyicisi olarak tavsif edilen dil, temsil ettigi kültürün özelliklerini de icine alan unsurlarla islek bir sekilde kullandikca gelisir ve nesilden nesile kültür aktarimi islevini gerceklestirir. Islevsel oldugu sürece de yasar.
Ana hatlariyla iki veya birkac dil sisteminin paralel ögrenilmesi ve gerektiginde bir sistemden digerine gecis yapilmasi olarak tanimlanan Iki Dillilik Bilingualism günümüz dünyasinda beden göcü alan büyük sanayi ülkelerinin egitim sistemlerindeki en temel sorunlarindan birini olusturmaktadir. 1960li yillarin basindan itibaren basta Almanya olmak üzere farkli Bati Avrupa ülkelerine ülkemizden is gücü göcü gerceklesmistir. Göcmenler mill kimliklerini muhafaza etmek adina bir yandan ana dilini, diger yandan da bulunduklari sosyal ortama birtakim kaygilar esasinda is, egitim vb. uyum saglamak ve ögretimlerini sürdürmek icin toplum dilini ögrenmek zarureti icerisinde olmuslardir. Göcmen Türk cocuklari egitim-ögretime basladiklarinda, bulunduklari sosyo-kültürel cevrenin hakim dilini yeter derecede bilmemeleri sebebiyle yarim iki dillilik ortaya cikmaktadir. Bu durum göcmen cocuklarinin hem egitim hem de is hayatlarindaki basarilarini olumsuz yönde etkileyebilmektedir.Bu ülkelerdeki genc neslin daha saglikli yani kazancliiki dillilik olarak nitelendirilen ana dilinin bütün unsurlarina hakim bir sekilde ikinci dili ögrenmeleri daha basarili bir neslin yetismesi icin elzemdir. Bu hassasiyetle hazirlanan calismada Almanya örnekleminde iki dillilik kavrami bütün yönleriyle tetkik edilmistir.